25 Ekim 2008

Bu Siteye Erişim Mahkeme Kararı İle Engellenmiştir

.

24 ekim 2008 saat 16:00 itibarıyla blogspot.com, blogger.com, blogger ve yine bu servislere bağlı sitelere erişim engellenmiş, erişilmeye çalışılan blogların tamamı o meşhur "bu siteye erişim mahkeme kararı ile engellenmiştir." kırmızı yazısıyla süslenmiş. Doğal olarak şu an okumakta olduğunuz benim blog da.

Her gün yaptığım gibi ilk iş bookmarks listemden bloğumu açmak, belki eser de bişeyler eklerim diye bir kez daha bakmak etmekdi. Sayfama tıkladığımda karşıma çıkan bu lanet yazı beynime kanın sıçraması için yetti de arttı.

Bi yolunu bulup giriyor, ekşi sözlükdeki arkadaşlarımın gösterdikleri yollarla sayfalarımıza, okuma alışkanlığımız olan sayfalara bir şekilde ulaşıyoruz okuyor ve yazıyoruz eyvallah da..
Nedir yani?
Ne olacak: şu dakika itibarı ile Türkiye internetinin cılkı çıkmıştır.
İnternet aboneliklerimizi de iptal ettirelim tam olsun...
Ulan bloglar hayatımızın en özgür, en paylaşımcı, en demokrat medyası haline gelmişken; bu ne garabet bir yaklaşımdır!

Böyle mi çözülecek bütün işlerimiz!!? Yık, öldür, yak, kapat!

.

21 Ekim 2008

Aslında Bir Konu Var...




Aslında bir konu var..
Neden konuşamayız?
Neden hep suskunsun?
Ben güzelim kadınlar berbat!
Neden buna gülmezsin?
Neden hep mutsuzsun?
Sorular sorunca dersin ki,
Neden çocuksun neden büyümezsin?
Elimde cevabım yok!
Olsa neye fayda, yüzün bana dönmez ki..

Ağzımda hep tadı var,
Özüm gibi paslı bitince gitmez!
Hem yarası hem dikeni var!
Batırır beni de yaralar,
Acıtır sabahlarımı..

Birileri var birileri var
Birileri yine sarhoş!
Birileri yaz birileri kış
Birileri önce!
Birileri bize apaçık, birileri pişman!
Birileri bize çok acı!
Birileri çok acı!
Birileri bize çok acı getirdiler!
Birileri farkında birileri farketmedi!
Birileri sağ birileri sol birileri farketmedi!
O da bunu görmedi!
Bu da sana hiç yetmedi...

Üçgen gezegenleri meşhur cinayetleri
Yine onu vurdular yine ona bam!
Yine geri sar, yine sarhoş
Yine benden uzak kalmış!
Beni terketmedi, beni bırakıp gitmedi!

Bir yanı tura bir yanı yazı,
Bir yanı da bana kalmış!
Yine ona ne güzel seslendiler...
Yine gözü apaçık, gözleri apaçık!
Birileri bize çok acı çektirdiler!

10 Ekim 2008

Ironic?!?

.

Bugün torbadan yaptığımız çekilişle çıkan şarkıya da bakın hele...

Evet hep şarkılarla ve sözleri ile ilgili yazıyorum. Sonbahar geldi. Ellemeyin bana.
Bi süre yokum, kapalıyız.
Herkes ama herkes kendine iyi baksın. Yokum. İlgilenmiyorum. Out of Order. Ok?

well life has a funny way of sneaking up on you
when you think everything's ok and everythings going right
and life has a funny way of helping you out when
you think evertyhing's gone wrong and everthing blows up in your face

it's meeting the man of my dreams
and then meeting his beautiful wife
and isn't it ironic... don't you think
a little too ironic.. and i really do think...



Hadi sağlıcakla..

.

5 Ekim 2008

Bir Pazar Günü...

.

İçim sonbahara geçmişken, ellerimi bağlamış öylece bekliyorken şarkımı da buldum tam oldu.

unutmalı artık bir anlamı yok
sevmeyi bilmeyen birini anlamak ne zor
...
sensizliği kabul eden bir kalpte mutlu olmazsın
bu katlanılmaz gururlarla sen de başa çıkamazsın


şu bölümde hıçkırıklarımızı arttırıyoruz...

bu deli gönlüm neler neler uğrunda harcadı her gün
bir an yılmadan
unut demek olmaz laf anlamaz bu kalp
bu aşkın içinde ne emekler saklıdır


Yabancı ağırlıklı dinlerim şarkıları. Ama sadece Türkçe olanlar üstelik türü ne olursa olsun ağlatır beni her nedense. Sözlerin tek tek içime işlemesidir büyük ihtimal sebep...

Gerizekalı...

.

3 Ekim 2008

Bozcaada

.

Güzel geçen bir tatilin daha ardından işte yine bilgisayarımın karşısındayım.
Herşeyden uzak, dingin, huzurlu mis gibi 4 gün.
En sevdiğim arkadaşlarım Eylem ve Yaprak ile birlikte Bozcaada.
İlk kez gittiğim Bozcaada'ya resmen kış gelmesine rağmen ve çok üşümeme rağmen aşık oldum.

Havası, insanları ve birbirinden güzel her mekanı ile bambaşka bir dünya.
Yaşanacak ve görülecek o kadar çok yer var ki...

Kaldığımız pansiyon şahaneydi. Sahipleri, temizliği, yeri, fiyat uygunluğu, herşey dört dörtlüktü. Bozcaadaya gidecek olanlara tavsiye olunur: Adonis Pansiyon. Nurcan teyzenin her saban elleriyle hazırladığı ege usulu kahvaltı ve ev yapımı reçellerinden bahsetmeden geçemem. Oğulları Burak ise çok sıcak kanlı ve yardımsever. Bize arkadaş olduğu ve birçok konuyla ilgili bilgi verdiği gibi gezi turlarımızda da arabası ile götürmek suretiyle bize eşlik etti.

Ada genel olarak lezzetleri ile bizi bizden aldı diyebilirim.
Ada kafe'de gelincik şerbeti soğuk ve sıcak hali(bu çeşidin adı nejat bey) ile bambaşka bir lezzet.
Şükrü Usta'da ev yemekleri ve mercimek çorbası soğuk günleri ısıtmaya bire bir.
Sandal restorant balık ve mezeler konusunda bir harika. Sokak arasındaki bu restorant servisi ve misafirperverliği ile de dikkat çekiyor.
Döneceğimiz gün Maria'dan aldığımız ev yapımı keçi peyniri çok kokmasına rağmen muhteşem lezzetli.
Sakızla yapılan herşey şahane. Muhallebi, un kurabiyesi, türk kahvesi...

Ve elbette şarap.
Her ne kadar içmekten pek hazzetmediğim bi içki olsada ada herkesin bildiği gibi şaraplarıyla pek ünlü. Haksız da sayılmazlar. Ben bile kendime keyifle içeceğim bir çeşidini buldum.
Tabii Şerif amca sayesinde. Çamlıbağ şaraplarının üreticisi. Tüm seriyi denemeyi tamamlatmadan ne alacağımıza karar vermemize izin vermedi :)
Corvus ve Talan şarapları da adanın diğer meşhur şarapları. Muhakkak iyilerdir fakat mağazalarda ilgi alaka pek olmayınca hiçbirşey denemeyerek (ki denetmeye gönüllü biri ile karşılaşamadık) Çamlıbağ'ı tercih ettik.

Kale, rüzgar gülleri, ayazma, manastır görülmeden dönülmeyecek yerler.

Müzeyi görmeseniz de olur. 5 liraya girişi olan müzenin gelişigüzel toplanmış eşyalardan meydana geldiğini görmek bizi biraz hayal kırıklığına uğrattı diyebilirim.

Kale ilginç bir şekilde dün yapılmış gibi duruyor. Türkiye'nin en iyi korunan kalesiymiş. Orada fotoğraf çekerken o kadar çok güldük ve eğlendik ki :)

Rüzgar gülleri büyülü bir havaya sahip. Güneşin batışı özellikle muhteşem. Tam karşıdan kıpkırmızı sulara gömülüyor. Mekan tam orada bulunan bir gemi batığından çıkarılan eşyalar ile ilginç bir havaya bürünmüş. Kocaman çarklar bir enstalasyon havasında denize nazır sergilenircesine duruyor. Eski bir motorsiklet, kantar, bisiklet, tava, karavan...İlginç...

Ayazma bizim için yürüyüş mekanı oldu mevsim itibarı ile ama yazın eminim havlu sermek için boş alan bulunması zor bir yer haline geliyordur.

İşte bu yenilen, içilen ve gezilenlerin ötesinde ben şu kısacık tatilde çok dinlendim.
Kafamı boşalttım, bütün stresimden arındım.
Tabii gitmeden önce çözdüğüm kocaman sorunumun da etkisi vardı.
(şimdi hiç yeri değil ama eklemeden edemeyeceğim : Emre is my hero. Bana hayatımın en büyük hediyesini veren adam. İlah. Kahramanım. Süper insan)

İŞte böyle. Ben bu tatilde özet olarak şunu yaptım: yedim, içtim, yürüyüşler yaptım, bol bol kitap okudum ve fotoğraf çektim. Ve tabii gelir gelmez de o fotoğraflardan kısa bir düzenleme.
Buyrunuz..

26 Eylül 2008

Dinleyin!

.

Gripin'in "dört" isimli şarkısını playlist'inizden açın ve dinleyin. Yok mu? o zaman bulun ve dinleyin!

(Ekşisözlük kalıbı bir cümle ile)
- Sözlerini de yazayım tam olsun!


bir şarkıya takılmışsan
üstüne çökmüşse sözleri, yanında hüzün
ruhuna ucundan dokunmuşsa
kararmışsa gün gibi aydınlık yüzün
her telefon çaldığında karşındaki yine bir başkasıysa
ağlamak, beklemekten çok kolay bir parça bile umut kalmadıysa

ah kaybolan el değmemiş ruhundu kir tutmayan
ah kaybolan içindeki çocuktu yeri dolmayan

(bu ara melodiye bayılıyorum)

her gece yattığında aklındaki sevgilin değil bir başkasıysa
ve her şeyi unutup uyumak istiyorsan
sığınmak için seçtiğin yer rüyalarınsa
her aynaya baktığında karşındaki sen değil başkasıysa
ağlamak aldanmak kadar kolay
kendine bile bakacak yüzün kalmadıysa

ah kaybolan el değmemiş ruhundu kir tutmayan
ah kaybolan içindeki çocuktu yeri dolmayan

görmüyor musun? kabuk bağlamıyor kanattığın hiç bir yaran
hiç bir zaman geri dönmüyor kaybettiğin onca insan
saat dört olmuş arıyorsun çaresini hüznün kederin
acıdan başka dermanı yok ki boşvermiş bünyenin

.

20 Eylül 2008

mı?

.

Bu aralar biraz fazla çalışıyorum. Genelde şikayet etmemeye, neşemi kaybetmemeye çabalarım.
Düşünüyorum, çalışıyorum, çalışıyorum, düşünüyorum, çalışıyorum, bi bakanı yakalarsam da gülümsüyorum..
Şöyle:



Ve bazen de..
Düşünüyorum, yazıyorum, yazıyorum, düşünüyorum, yazıyorum...
Şöyle:

Tamam mı? Başlayalım mı? Geç mi kaldık; yoksa erken mi? Sormalı mı; sormamalı mı? Neyi, kime, niçin soralım? Nerelere gidelim, kimleri görüp, neler içelim? Sabah kaçta gelelim? Faks mı çekelim, mail ile mi gönderelim? Önemli olan gitsin.

Nasıl gittiği önemli değil. Önemli mi? Kafamıza takılan mı'lar gibi zamansız mı gidip gelmemi yoksa? Tasarlanmış da mı yapılmış olmalı yoksa tasarlanmamış da yapılmış gibi mi? Biçimsel içerik mi; içeriksel erik mi? Post mu? Neo mu? Yoksa siz hala Helvetica mı kullanıyorsunuz? Hayır, Template Gothic şekerim. Son Emigre'yi aldın mı; daha yenileri var. Valla ben American's Graphic Design Magazine Print'siz çalışamıyorum.

Ne in? Ne out? Pantolon paçaları gibi, satır araları da bir daralıyo bir açılıyo. Eski kör yazılarımı atmıyorum, nasıl olsa yeniden moda olacak. Anaa yaptığım işin aynısı kitapta var. Derhal tevkif mi ederler? Ödül limitimi doldurdum. Bu sene GMK yarışmasına katılmamalıyım. Gençlere (!) ayıp oluyor. Sergilesem de mi yarıştırsam, yarıştırmayıp mı sergilesem? Çalıntı, alıntı mı olsa? Caz mı yapalım, saz mı çalalım? Biz mi olalım, onlar mı?

Soldan blok, sağdan ne verirse. Grafik tasarım mı? İletişim tasarımı mı? Adamlar kendilerine "new media designer" demeye başladı. Üstelik artık dergiler bile cd'de çıkıyor. Kitabın geleceği de tartışılmakta. Herşey dijital. Üstelik elektronik iletişim çevre dostu. Ne kağıt artığı, ne zehirli mürekkep. Aç ekranı-tak cd'yi-oku dergini. Hem de interaktif. Yani gerçek (?) iletişim.

Ekin, ben PC kullanmadım kullanmıyorum, kullanmayacağım. Benden geçti artık. Saçmalama! New York'ta olsan sen daha kariyerine yeni başlıyor sayılırsın. Öyle mi,dersin? İyi o zaman. Bu işin kaçışı yok Uğurcan. İstemesen de kullanıcan. Bir adam demiş ki geleceğin asıl işi tehlikeli olmaktır. Hazırlıklı olmamız gerek. Ne kadar duyarlıyız.

Paragraf başını içerden mi başlayalım yoksa paragraf arası mı verelim? Afiş hediyelik eşya mıdır; iletişim aracı mı? Yazayım mı? Yok düşünüyorum. Bugün 16 Mart Pazar. Yarın genel kurul var. Gitmeli mi? Gitmemeli mi? Bastırmasyon. Niye? İşte. Kaç adet? Ajansından memnun mu? Müşterilerin her dediğini oluyor mu? Ha?


.

18 Eylül 2008

Şeeeyyy.. (gereksiz bi yazı, hiç okumayabilirsiniz de)

.

E ben mühim bi mevzuu hakkında konuşacaktım..
Anlatacaktım içimdekilerin hepsini..
Ama unuttum!!!

Üç gündür internet programımın güvenlik ayarları ile ilgili bi sorun yaşıyordum, giriş yapamadım kullanıcı hesabıma. Aradım taradım, ilginç bişeyler yaptım (ki şu an tekrar yapamam sanırım, o kadar karıştırdım) ve çözdüm. Girebiliyorum. İlk iş hemen açtım "yeni gönderi" seçeneğini..

Fakat ne yazacağımı hatırlamıyorum...
haydaaa..
(konuşurken aklına gelir ya insanın, onun için yazıyorum gerekli gereksiz ama hala hatırlayamadım..)

Neyse, boşuna uğramış olmayın sevgili dinleyicilerim.
Size hemen bi şarkı dinleteyim ben.
Ve şimdi Duffy'den dinliyoruz Mercy.. yeaaaahh yeeaaaahh :)

Mercy - Duffy

Neşeli günler ;)

.

12 Eylül 2008

?

.

geceler mi uzadı, bu karanlık ne

.

11 Eylül 2008

Bir Datça Seyahatinin Özeti Daha...

.

Bu 2008 yılı içinde Datça'ya yaptığım ikinci seyahatti.

Her zaman keyifli ve hareketli geçen Datça günlerim bu kez bambaşkaydı.
Çünkü annem ve babam İstanbul'da benim evimde misafirken ben de orada onların evinde kendi arkadaşlarımı misafir ettim.

Aylin'le başladığımız tatilimize Serdar katıldı, Daha sonra Serdar gitti Eylem'ciğim geldi. Aylin, Eylem, Ekin üçlüsü olarak bir süre huzur kumkumaları olarak ruhumuzu arındırdıktan sonra Aylin'i yolculadık. Efenim sonracııma Eylem ile inanılmaz güzel günler yaşadık. Güldük güldük yedik içtik yattık uyuduk ve çoğunlukla zamanımızı Zekeriya sofrasındaki yemeklerin önünde geçirdik. Sonra Eylem'in amcası ve onun ailesi ile bir süre takıldık. Bu arada bana bi fransız arkadaşlarını tanıştırma sözü verdiler. Paris'e gitmeliyiz bu kış :)

Öhöm neyse devam edeyim: Sonra Eylem ile ortak tanıdığımız Sönmez ailesine 1 gece 2 gün kısa bir ziyaret yaptık. Ki efenim o bölüm gerçekten anlatılmaz yaşanır cinsindendi.

15 gün böyle böyle çarçabuk geçti, tadı damağımda kaldı, unutulmaz anılar sayfasına yazıldı.
Şimdi o sayfaların kısa da olsa bir özeti burada.

İyi seyirler ;)




Music: Sting "Sea of Lights"

5 Eylül 2008

Kulak Ver I

.

Arada çok takıldığım, üst üste dinlediğim şarkılar olur kimi zaman.
Hem heryerden kolayca ulaşabilmek adına kendim için, hem de merak eder de dinlemek istersiniz diye sizler için şu tarihten itibaren "kulak ver" başlığı altında bu güzide eserleri burada paylaşıma açıyorum.


Way To Fall - Starsailor

"left my sweet soul
beneath the bed clothes
i'm not coming down
walls have ears but no one hears
when nobody's around"

.

4 Eylül 2008

Yaş Alıyorum

.



Üç ayrı günde üç ayrı kutlama ile yeni yaşıma girdim.

.

Patoma (raining version) - Haris Alexiou


.

27 Ağustos 2008

Alıntı..

.

gözüm ağladıkça gamzelerim gülmemekte
ruhum yıpranmadıkça kalemim hareket etmemekte...

.

21 Ağustos 2008

Başak Kaderi Üzerine...

.




Yapıştığın yerden çıkamazsın. Gelip savurmak isterler, gidemezsin. Yürümeye çalışırsın, ayakların yoktur, adımların yoktur. Bir bakarsın çevrene hepsi başak, hepsi birbirinin benzeri. Marjinal bir başak yoktur. Radikal bir başak yoktur. Çaren sadece anaçlığını, doğurganlığını muhafaza ve müdafa etmektir. Bu, bal gibi kaderdir!

Poor Misguided Fool - Starsailor

19 Ağustos 2008

Yarım kalan sorularım...

.

Hiç düşündün mü... ?
Hiç fark ettin mi... ?
Hiç istedin mi... ?
Hiç saydın mı... ?
Hiç sordun mu... ?
Hiç duydun mu... ?
Hiç gördün mü... ?
Hiç hissetmedin mi... ?


Ve hiç anlamadın mı kahveyi hiç sevmediğimi, seviyor gibi yapıp seni görmeye bahane ettiğimi :)

Konuşamıyor olabilirim ama yazabiliyorum.
Hani olur ya okuyorsan...


.

Domuzçukuru

.

Evet konumuz yine Datça.
Ve bu kez Datça'nın en güzel koylarından biri, Domuzçukuru.
Neden bu ismi aldığını bir ara merak etmiştim ama hiç araştırmadım valla.
Trafik ulaşımının olmadığı bu koya sadece deniz yoluyla gidilebiliyor.
Demekki neymiş, ben de bir tekne turu yaparak gitmiş, yüzmüş, sahile çıkarma yapmış yetinmeyip bir de panaromik fotoğraf çekmişim :)



.

15 Ağustos 2008

Gece Yarısı Yazısı

.


İşin gücün unutulduğu, hayat ile bağların güzelleşip sadeleştiği, sadece en sevilenlerin özlendiği şahane bir tatilin ardından yoğun iş temposuna giren bir bünye ne yapmalı?

Evet içinde olduğumuz gecemizin konusu bu.

Bıdı bıdı konuşmaya alışık olan bünyem gecenin 3'ünde sesizliğe katılınca çok dayanamıyor ve yazarak susturmaya çalışıyor kendisini elbette. Sabah saat 10.00'da yüce divanda, ulu genel müdürüm ile yapacağım toplantıda hayatımın sunumunu yapmaya hazırlanırken, gecenin bi kör vakti molayı da evde deli gibi dolaşarak yapamazdım hak verirsinizki. Yazıyorum yine her konuşamadığım zaman yaptığım gibi.

Bu gecenin zorlaşması için tatilden dönmüş bünyem dışında başka etkenler de yok değil. Efenim bir baş ağrısı olsun, sonracığıma bir uyku hali olsun, efenim midemde akşam yediğim yemeğin bulantısı olsun, akşam karşılaştığım arkadaşların "sen bizi hiç aramıyorsun" sitemlerinin sıkıntısı olsun, yumurta kapıya dayanmadan niye şu işleri yapmadığımın iç hesaplaşması olsun... Var da var...

Neyse ağrı kesicimi aldım, en sevdiğim album için play'e bastım, kestirme yoldan bitirip uyumanın hayali ile çalışıyorum.

Sabah saat 6'da uyanan bir köle için gece saat 3'de çalışmayıp yazı yazarken (boş boş konuşurken) hangi uykunun hayaliyse bu..pehh..

E ne yapmalı? Çalışmalı!

Görüşürüz :)


.

24 Temmuz 2008

Moda İskelesi

.





Bir iki ay sonra benim olmasını hayal ettiğim evin manzarası burası...
Hali hazırda yaşamakta olduğum güzeller güzeli semtimin iskelesi.

Ve bugünlerde birşeyler oluyor. Mekan kapatılıyor, sonra açılıyor, açıldığında görüyoruzki birşeyler değişmiş. Alkol yasaklanmış, işletmenin hali tavrı modalıyı rahatsız eder hale gelmiş.
Moda'nın insanları hemen act alıp plan programa girişti elbet. Şu an çalışmak için oturduğum Bast cafe'ye gelerek bir el ilanı bırakan gencin elime tutuşturduğu kağıtta yazanları aynen aktarıyorum. Ve katılıyorum. Yarın akşam Moda iskeledeyim. Beklerim.
(yazı miniskül harfler ile çünkü ekşisözlüğe yazdım önce. e malum majiskül kullanılmıyor bizde :p)

moda iskeleyi yobazlara bırakmayacağız! içkini kap da gel

25 temmuz cuma akşamı saat 21.00'de şarkılarımızı söyleyip, içkilerimizi yudumlayarak moda iskelesi'ne sahip çıkacağız.
geçtiğimiz aylarda kapatılan moda iskele tesisi 29 haziran pazar günü yeniden açıldı. ama yobaz istanbul büyükşehir yönetimi, modalıların alkol tüketmesini hoş karşılamadığı için, artık burada biranızı yudumlayamayacaksınız. bir arkadaşınızla akşam yemek yerken şarap ya da rakı içemeyeceksiniz. memlekette o kadar sorun varken bu mu dert diyorsanız, bir bilenden kazanda kurbağa kaynatma yöntemi öğrenin! bu yobazlar, liboşlarla işbirliği içerisinde ülkede darbe yapmaya soyundular. moda iskele'de bile içki yasağı bu cüretin ifadesi. yalnızca ülke siyaseti ile yetinmeyip günlük yaşantımızı da onların zihniyetine göre düzenlemeye kararlılar. aksi de olmaz zaten. aynı kararlılıkla mücadele gerekiyor. evet moda iskele çok sembolik bir yer tutar bu kadar sorunun içinde. ama türban da sembol değil miydi? semboller önemlidir.


.

23 Temmuz 2008

Balance, Strength, Harmony

.


Ve işte babam :)



Yoğun bakımdan çıkarkenki neşesi, ve gayet güçlü görünüşü ile bizi hayretler içinde bırakan babam gayet hızlı iyileşiyor.
Ne mutlu, beklenenden daha hızlı gerçekleşen iyileşme sürecinde bir aksilik yok.
Ufak tefek gerginlikleri ve herşeye bir anda sinirlenmesi dışında!!!



Belki faydası olur diye yoga t-shirtümü hediye ettim ona. Eee ne de olsa hayata tekrar dengeli bir uyum süreci yaşıyor :)))

.

11 Temmuz 2008

Babam İçin...



Hayatını, hayatımızı yine "düşünerek ve üreterek" güzellikler için savaşarak hep beraber daha çok uzun süre sürdüreceğiz.

Bir an önce iyileş babacığım ve bir an önce ben seni koklayarak öpeyim.
Çok özledim!

2008 I. Datça Seyahati

Her yıl bir kaç parça halinde yaptığım datça seyahatlerimden ilkini geçtiğimiz ayın son haftası gerçekleştirmiş fakat yoğun geçen günler sebebi ile ne anıları ne fotoğrafları paylaşamamıştım.
An itibarı ile çok da halim var diyemem ancak elimde kalmasın diye bir iki gün önce bitirdiğim, fotoğraflardan oluşturduğum filmi buyrunuz...

18 Haziran 2008

Tahammülsüz Dakikalarımın Söylemi

Gıcığım.
kısa mesafe gitme fikrini beğenmeyip homurdanan taksi şöförlerine,
köpekten korktuğu için yolda alice'e hoooşt diye bağıran irili ufaklı insanlara,
yazışırken rastgele gülme efektini 'gıfrnfgkvlmefdsgkvn' gibi anlamsız harflerle verenlere,
hayatına giren insanlara herhangi birşeymiş gibi davranıp onları bir yerlere koyamayanlara,
üretmeden yan gelip yatanlara,
dil din ırk farkı gözetip en asil kanın kendisinde olduğunu zannedenlere,
kesince ortası sarı çıkan domateslere,
çöpünü üçüncü kattan aşşağıya atan komşuma,
şirkette diyet yemek çıkmamasına,
bağımlılıkları olanlara,
sanatsal olma sevdasında çekilmiş psikolojik bozukluklar temalı türk filmlerine,
iş yerlerinde açık ayakkabı yasağına,
iş yerlerinde şıpıdık terlik giyenlere,
bir kaç kişi dışında msn gtalk gibi chat programlarında anlamsız sohbetler etmeye,
manikür-pedikür yaptırırken diğer kadınlarla ev ekonomisi üzerine bilimsel konuşmalar yapmak zorunda kalmaya,
teyzemin gözünde 25 yaşımdan beri evde kalmış olarak değerlendirilmeye,
almayı istediğim kozmetiklerin hep en pahallısı olmasına,
yabancı dil bilip bilmediğimi sohbet arasında çözmeye çalışanlara,
İki program öğrenince tasarımcı olabileceğini zannedenlere,
ipod'una format atmamı ve hazır elim değmişken bir kaç şarkı yüklememi isteyenlere,
30 yıl hiç halimi hatrımı sormak için aramadıktan sonra iş yeri açtığında kendisi için kurum kimliği yaratmamı isteyen kuzenime,
prova baskı onayı almadan yapıma geçen matbaa sorumlularına,
temizlikçi kadının koltuğun altını silmemesine,
televizyon kanallarında kendine koca arayan bütün paragöz kadınlara,
göbek adımı öğrenip gülenlere,
arkadaşının ideal erkek görünümlü sevgilisine potansiyel sevgili gözü ile bakan dost görünümlü kaşarlara,
doğduğu zaman beni insanlıktan çıkaran dolunaya,
karısından boşanmadan evlenme teklif edebilecek cesareti olan manik depresif adamlara,
acelesi olduğunu söyleyerek kasa önünde sıramı isteyenlere,
bim'de kampanya mallarının aynı gün tükenmesine,
sevgilisi olunca, evlenince iletişimi koparan arkadaşlara,
zaman mekan dinlemeksizin yüksek ses ile konuşan ergenlere,
dünyanın en yakışıklı adamlarının gey olmasına,
maaşımın %45'ini devlete vergi olarak vermeye,
şirket server'larına mac sisteminin entegre olamamasına,
çay bahçesindeki uyduruk çayın 1.25 ytl olmasına,
kazanılan milli maçlar sonrası mahallenin teksas'a dönüşmesine ve buna sebep olan şehir magandalarına,
gecelerin kısa gündüzlerin uzun olmasına,
evime ışık girmemesine,
sokaklardaki hayvanlara kötü davrananlara,
çok iyi bildiğim şeyleri bana öğretmeye çalışanlara,
bazı şeyleri çok bildiğimi zannetmeme,
yaptırımlara,
yapılanlara,
yapılmayanlara,
vs
vs
vs...
gıcığım.

edit: bugüne kadar bir kerede "sözcük doğrulama"yı en dikkatli halim ile girmeme rağmen hiç kabul etmemiş olan blogger'a..

15 Haziran 2008

Asli ve Burçin Evlendi

Bekar kızlar klubumuzun bir kızını daha evlendirdik.



Evet Aslı hanımı. hani geçen hafta bekarlığa vedasını hüzün içinde kutladığımız Aslı. E üzüldük tabii. O bizim müdürümüzdü. Nesli'den almıştı tacını. Akıl verip yol gösteriyor her gelen müdür diğerlerine. Şimdi ciddi bir kapışma var arada. E müdür olan gidiyor çünkü. Ortada yeni dönem müdürlük tacını benim alacağım yolunda bir takım söylentiler var :)



Evet Kalamış'da gerçekleşen nikahda katılımcıların sıcak hava yüzünden geçirdiği buhran düğün için gidilen Polonezköy Green House'da son buldu. Damat şen, gelin şakraktı. Katılımcıların da neşesi görülmeye değerdi doğrusu. Meğer ne çok bekleyen varmış bu günü. Yada herkesde serin bir yere gelmenin verdiği rahatlama bilemiyorum.



Unutulmaz bir gündü kısacası. Kısacası diyorum çünkü uzun uzun anlatacak takat kalmadı ellerimde. eve geldim, fotoğrafları yükledim bilgisayara derken bu saat oldu. Ne çok şıklatmışsam parmaklarımı, klavyede zor geziniyorlar :)

Bir ömür boyu mutlu olsunlar, bu gülüşler eksik olmasın.

13 Haziran 2008

Canlı Müzik Dinlemeyi Sever misiniz?

Hem de iyi bir gruptan?
O zaman mutlaka Group Yol dinlemeye gitmelisiniz. İşlerimiz gereği tanıştığım ve aradan geçen zaman ve devam eden ilişkilerimiz sebebiyle zaman içinde her bir üyesi sevdiğim arkadaşlarım haline gelen Group Yol dinlemeye doyamadığım tek grup sanırım. Hani hergün dinlesem usanmam dediğim, bir o kadar izlerken eğlendiğim insanlar grubu.
Fırsat bulur bulmaz denemelisinz bence.

Mevzuyu derinlemesine merak edenlere yol göstereyim:
www.groupyol.com

8 Haziran 2008

Aslı'nın Bekarlığa Veda Gecesi

Hayatımın en güzel gecelerinden biriydi.
Hazırlıkların haftalar öncesinden başladığı gece, Aylin hanım ve bendenizin el emeği göz nuru organizasyonumuz, işbirlikçilerimiz sayesinde hepimiz için unutulmaz bir gece oldu.



Hikaye Burçin bey ve Aslı hanımgillerin iş yerinde birbirlerine 5 yıla yakın bir süre göz süzmeleri, iç geçirmeleri sonunda Burçin beyin artık dayanamayıp aşkını itiraf etmesinden çok kısa bir süre sonra evlilik kararı ile başladı. Her ikisini de çok seven tüm arkadaşları olarak bizlerin sevincini anlatabilmek pek mümkün değil.



Efenim gecemiz 9 bayanın İşten hep beraber iki dirhem bir çekirdek hazırlandıktan sonra çıkıp Kadıköy'de Recep bey'in mekanı cafe Rea'ya gelmesiyle başladı. Orada beraber yemek yenilecek oradan eğlence mekanımız Chicago Bull's a gidilecek müzik dinlenecek, kızkıza beraber geçirilmiş son bir bekar gece olacağı düyünülüyordu herkes tarafından. Sürprizlerimizden, unutulmaz anılar biriktireceğimizden Aylin ve benden başka kimsenin haberi yoktu.



Rea'ya vardık, yemek siparişlerimizi verdik, sohbete başladık. İlk sürprizimiz kapıda, gitarı ile bizden gelecek sinyali bekliyordu. Sinyali verdik ve müstakbel damat Burçin içeri o en sevdikleri şarkıyı çalıp söyleyerek girdi. Aslı uzun süreli bir şok geçirdikten sonra Burçin'e şarkıyı pek söyleyecek fırsat tanımadı öpücükleriyle :)



Sırada Burçin'in eşinin kızkardeşleri saydığı arkadaşlarına verdiği 'baldız yüzükleri' vardı. Efenim bu yüzük mevzuusunu ben de yeni öğrendim. Adettenmiş, kızkardeşlere de birer yüzük hediye edilirmiş. Kızlar yedi bitirdi Burçin'i günler öncesinden "isteriz de isteriz" diye. E bizimki davetiyeydi, şekerdi koşturmakla meşgul olduğundan yüzükleri önceden halledip tutuşturduk eline. Bu sürpriz de pek bi eğlenceliydi. Yüzük kardeşliği yaptık oracıkta hemen :)
Burçin'de oradayken bizim bu kızlar grubu için hazırladığım filmi izledik. Onu da paylaşırım belki ileride. Ama pek bi özel geldi şimdi bana :) 7 yıllık dostluğumuzun tüm anılarının içinde olduğu bir filmdi. tüm anılarımız fotoğraf kareleri sayesinde geçti gözümüzün önünden.



Kahvesini içen Burçin'i yolculamak için Aslı'yı onunla kapıya yolladık. Tabii bu bir diğer sürprizin hazırlık aşaması için zaman kazanmaktan başka bir amaç gütmüyordu. Burada iş birlikçimiz annemdi. Üşenmedi tam 8 adet duvak dikti bize birer tane. Onları gün içerisinde Rea'ya getirip Recep'e teslim etmişti bile. Bir de biz yoldayken arayıp "görev tamamlandı komtanım" dediğinde koptum. Alem kadın annem.



Aslı'nın duvağı ise Tuğba'nın annesinin mahareti. o daha bir efilliydi. Aslı'yı kapıda Recep oyalarken bizler hemen duvaklarımızı taktık. İçeri geldiğinde bizi öyle gören Aslı'nın yüz ifadesi unutulmazlardan biriydi haliyle. Chicago Bull'a gidene kadar onlarla oturduk. Hevesimi pek alamadım ama neyseeee :p
Aslı artık heyecanla suratımıza bakar hale gelmişti acaba sırada ne var diye. E dedik "hadi bitirelim bari hediyelerini verelim." Hediyeleri ne fotoğrafları ile ne de sözel olarak anlatmayacağım. Tek kelime söyleyebilirim: şahanelerdi :)



Pastalarımız geldi, kahvelerimizi içtik. Tam artık herşey bitti zannedilirken "yüksek yüksek tepelereee ev kurmasınlaaaar" müziği eşliğinde Recep elinde kına tepsisi ile giriverdi. Müziği bulmuş, ayarlamış bir de alem adam. Aylin'in torbadan çıkardığı kına takımı ile Aslı'yı bir çırpıda sarıp sarmaladık. Bunlar olurken kızların çığlıklarını anlatmak mümkün değil tabii. Bunların olacağını bilerek mekanın arka tarafına kimseleri almayan Recep'e de teşekkürü bir borç bilirim tabii :)
Saatimiz gelmişti, artık dans ve müzik zamanıydı. Tam o sırada bastıran İstanbul'un meşhur Haziran yağmuru hepimize sürpriz oldu.



Keyfimizi kaçırmadan arabalara koştuk ve Chicago Bull'sa geldik. Çok kalabalıktı. Group Yol sezon finali yapacaktı o gece. Ve sevenlerinin hepsi hemen hemen oradaydı.



İçkilerimizi söyledik, grup sahneye çıkmadan önce diğer müziklerle ısındık ve işte sahnedelerdi. Muhteşem bir performansdı yine. Doyum olmuyor dinlemeye. Bağıra bağıra, dans ederek eşlik ettik onlara tüm gece. Ses düzeni de yenilenmişti, efilli ışıklar da cabası. Sanki bizim için mekanda özel hazırlanmıştı.



Sağolsun grubun solisti Zeki ve Gitaristi Orçun arkadaşlarımız olduğu için bütün gece sahneden bize takılmayı ihmal etmediler. Çılgın gelin Aslı duvağı ile yeteri kadar ilgi çekmiyordu zaten :)



Ve işte beklenen an. Zeki önce bana bir baktı. Tamam mı dedi, göz kırpıp başımı eğerek onayladım. "eveeet bi istek şarkımız var." dedi ve Orçunla başladılar "gelin olmuş gidiyorsuuuuuuun, bana vedaa ediyoooooorsun..." Rock çalan bir grup olarak yaptıkları bu müzikle herkesi gülmekten kırarken Aslı'ya hayatının şokunu yaşattılar. İyi de çalışmış keratalar. Sözler falan tam. Bu kadarını yapabileceğimiz akıllarına gelmemişti kızların tabii. Oysa ben iki ay önceden başlamıştım Orçun ve Zekiye yalvarmaya :))



Saat 2.30'a kadar süren eğlence artık sonlanmıştı. yüzümüzde geçmek bilmeyen gülümsemelerimizle birbirimize sarılıp dostluğumuzun hiç bitmemesini diledik. Bir insanın yanındaki arkadaşlarına İyiki varsınız demesi kadar büyük bir mutluluk olamaz.

İyiki varlar, iyiki varsınız.
Hayat boyu mutluluklar Aslı'cım.

6 Haziran 2008

Digital Chocolate



Kısacık bi film...

23 Mayıs 2008

Elmo

Bu yeni çıkan oyuncağa bayıldım. Bir arkadaşım almış ve çekmiş videosunu. Bana gönderdiği günden beri aklıma geldikçe açıp izliyor ve gülüyorum.
Özellikle filmin sonunda aldığı nefese dikkat. ahaahaah aynı ben hah :)

20 Mart 2008

Sebepler Sonuçlar 2

Yağmur yağarken pencereme gelen kediyi içeri aldım, karnını doyurdum. eve gelen minicik yeni bir canlı ile canlandım. Canımı hatırladım.

Radyoyu açtım çalan şarkı ile düşünceye daldım, uzun zamandır aramadığım arkadaşımı aradım, şenlendim, güldüm. Tanıdık bir ses duymanın huzuru ile arkama yaslanıp gülümsedim.

Dünya tatlısı biri ile tanıştım, heyecanlandım, heyecanım oturacak yer bulamadı kendine, ayakta kaldım. Kendimi "Sil baştan sevmek gerek bazen" diye şarkı söyler buldum. Sesimi hatırladım, kendimi sevdim.

VCD'si bozulduğu için atölyesinde mp3 cd'lerini dinleyememekten şikayet eden babama eskimiş olan benimkini götürmek istedim. Dolapları döktüm, kutuya kaldırdığımı tüm parçalarıyla tertemiz buldum. Koydum bi poşete yola koyuldum. Yürürken ağır geldi, kolumu omuzuma yasladım, daha da ağır geldi, elimden kaydı, yere düştü paramparça oldu. Babamı mutlu etmeyi hayal ederken mutsuz oldum.

Evin şekline taktım kafayı, kalktım koltuğun yerini değiştirdim, koltuğun altından uzun zamandır aradığım küpemin tekini buldum, bugün işe giderken taktım, bir sürü iltifat aldım, yürüyüşüm değişti.

Neruda'nın "tatlıysa bütün ırmakların suyu, nereden gelir denizin tuzu" dizelerini hatırladım ansızın, nerede ve ne zaman okuduğumu ve hatta hafızama yerleştiğini de hatırladım. Hafızamı seveyim, yaşlanmadım hala bildim.

Eski bir sevgiliyi sabahın bir köründe işe giderken başka bir hanım ile elele gördüm. "Gönülün ne gelir geçer hevesleri var hiç acımadım" dedim, taze acımın da gün gelip acıtmamasını diledim.

Çiğköftecinin önünden geçerken canım istedi içeri daldım, paket yapılırken bekledim. Beklerken beni üniversiteye hazırlayan hocamın sergisinin davetiyesini gördüm masanın üzerinde, Kadıköy nasıl bir semt, çiğköftecide sergi davetiyesi! diye küçük bi şaşkınlık yaşadım. Davetiye çok ama çok kötüydü inanamadım. Bugün geldiğim yeri bana gösteren kişinin birgün bir işinin bana kötü geleceğini hiç bilmezdim dedim büyüdüğümü anladım.

Pilatesde hiç kaytarmadan tüm egzersizleri yaptım, yoruldum, bi sıcak duş ve ayak masajı ile yorgunluğu attım. Masaj için bin tane kremim olduğunu görünce ne kadar gereksiz masraflar yaptığımı düşünüp "biraz tutumlu mu olsam" diye içimden geçirdim, sonra vazgeçtim.

Ev sahibimi aradım, kira arttırım zamanımın geldiğini hatırlattım. Unutmuş olduğunu söyleyince "salak mıyım neyim" dedim. Sonra salak değil dürüstüm diyerek böbürlendim.

En sevdiğim oyunu oynayıp şarkı tuttum. "Yitirmeli ne varsa başlamalı yeniden" diyince şarkı yitir yitir nereye kadar diye merak ettim. daha yolun başında değilimdir inşallah diye bir de dua ettim kendimce.

Bir dövme daha istedim. Budakhan'a gittim. Desenlerimi gösterdim. "Yapalım" dedi. İstediğim yeri gösterdim. "Olur" dedi. Ne zaman olacağını sordum "Şimdi müsaitim" dedi. İlk seferki cesareti bulamadım kendimde "Benim şimdi bir işim var sonra gelsem" dedim. "Hep öyle derler" dedi. Evet doğru. Hep "Şimdi hazır değilim" diyor kaçmak isteyen herkes, herşeyden kaçma sebebi bu değil mi dedim.

Bilgisayarım çalışmıyor diye işe gitmedim. "evde çalışırım daha iyi" dedim müdürüme ertesi gün bilgisayar alındı. üçbuçuk aydır niye gelmemiş ki bu benim aklıma dedim.

Moralim bozuldu. Her zamanki gibi midem ağrıdı bu yüzden. Yataktan kalkamadım. işe gitmeyişimin sebebi buydu yalan söyledim.

19 Mart 2008

Bu?

Yüreğinde nedenini bilmediği bir ağrı ile uyandı. Kimi zaman yüksek, ancak eğimi elverişli bir tepeden yokuş aşağı kendisini salmış gibi nefes nefese uyanmaya alışıktı. Kimi zaman uyanmamaya da...
Ama bu, uzun zamandır olmuyordu!!!

18 Mart 2008

Denge

...Aşkım da değişebilir gerçeklerim de
Pırıl pırıl dalgalı bir denize karşı
Yan gelmişim diz boyu sulara
Hepinize iyi niyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Siz ne derseniz deyiniz
Benim bir gizli bildiğim var...

Turgut Uyar