12 Haziran 2006

Bu haftasonu da Çocuklar Gibi Şendik!

Eveeeettt sevgili dinleyicilerim bu haftaki programımıza hoşgeldiniz.

Güneşin tenimizi yakıp açıkta kalan yerlerimizde amele yanıkları yaptığı, ayaklarımızın altının gezip tozmaktan nasırlaştığı, benzin masrafımızın x3 olduğu, evlerimize otel muamelesi yaptığımız, içimizin tuhaf heyecanlarla kabarıp kabarıp durulduğu, incecik tişörtlerden çıkan ve geçen yaz olmadığını hatırladığımız göbeklerimizi eritebilmek için yediğimiz karpuz yüzünden günün büyük bölümünü işimede (burada 'acele işeme şeytan karışır' espirimi yapmak isterim) geçirdiğimiz, "ay inanmıyoruuuaaammmm bir tanecik açık ayakkabım yok" diyerek kredi kartlarımızı kaç kez uzattığımızı hatırlamadığımız, beyaz pantolonun içine nasıl don giymemiz gerektiğini kızlar arasında uzun uzun tartıştığımız, yaz aylarına girdiğimiz şu günlerde...offf tamam sustum.

Kısaca hava süper abicim, güneş şahane, çamur yok, heryerler pıspırıl, kediler köpekler, biz de geziyoruz. Detay bölümüne alalım sizi:


Evet Cuma akşamından başlayalım bakalım: Efendim Cuma akşamının kısa özeti aslen şudur: Hakan'ı doyurmaya çalıştım. Ve fakat sanırım olmadı. Ev sahibi olarak yediklerinin listesini hiç dökmeyeyim ayıp olur. Kendisi kendi blogunda güzel güzel anlatmış zaten. (bkz: kakaycan) Öyle tatlı ki.

Ne diyorduk hah evet cuma akşamı. Haftanın en sevdiğim günü. Ertesi sabah erken uyanma derdi yok, erken uyuma zorunluluğu yok, dibine kadar dağıtsan toparlanacak daha bir sürü vaktin var falan.. Hava yağmurlu olduğu için evde kalmayı tercih ettik. Eylem, Akay, Hakan ve bendeniz yine spontan bir şekilde iş çıkış saatlerine göre sırayla benim malikhanede toplaştık. Yeni evin salonuna sığmadığı için antika bir sandık ile değiştirilmeye mahkum olmuş yemek masasının yokluğunu hiç hissettirmeden "gelen açtır, hadi bakalım mutfaktaki masada ye sen yemeğini" numarası ile o gecede yırttım ama nereye kadar. bakalım görücez.

Sanırım bizim beyin hücrelerimiz biraz fazla kıvrımlı. Bir araya geldiğimizde çok ilginç şeyler yapabiliyoruz çünkü. Bu kez kendimizi birden TDK'a inat bir takım kelimelere açılım yaparken bulduk ki hiçbirini buraya yazamam. Alt benliklerimiz gün yüzüne çıkışını şaşkınlıkla izledik. Dimi kız Cevriye.. Buluşlarımızı hakkaten yazamam ısrar etmeyin. Babam, annem falan okuyor yahu blog'u. (Babaaaa seni seviyorum. Ama sana yazdığım entry zaman ötesine geçince sildim. Karmayı da kurtaramadık. 20 puan düşmüş. 'leziz'dim 'baldan tatlı' olmuşum. aman çok üzüldüm) Ve tabii ki bu beyin fırtınası esnasında yine yine çok güldük. Ben seviyorum bu gülme işini. Bütün gün kazulet gibi oturunca iş yerinde biraraya geldiğimizde içim pörtlüyo...(ahahaah Yiğit Özgür hastasıyız. İçin çömelmiş, yüreğin göbelmiş)

Cuma akşamı yaşanacak bi akşamdı, anlatılacak değil o yüzden geçiyorum ama Akay'ın televizyona birer eleştirmen edasıyla baktığımız dakikalarda ettiği lafı yazmadan edemeyeceğim. (yazmak için 2 gündür aklımda tutmaya çalışıyorum zaten, çatlıycam) Efenim çok yetenekli şarkıcılarımızdan Gülşen hanım bir eda ile boktan şarkılarından birini icra ederken, biz "sesi mesi iğrenç ama taş gibi hatun valla, Erol'dan iyisini bulabilirmiş" falan gibi geyik üstü bir sohbete dalmaya meyil ederken "amaaannnn, bizim orda gümeye koysan ördek diye vururlar. o derece paytak bi hatun" diyerek serdi bizi yerlere.

---------------------------------
Ben de farkındayım her paragraf bir cümle oluyor, gereksiz taramalar, tanımlamalar yapıyorum aralarda. Ama ben girdiğim tüm yetenek sınavlarını da gereksiz taramalarla kazanmıştım.. ahaaha.. evet iğrenç bi espiri oldu.. tamam kestim.
---------------------------------

Cumartesi gayet vakitli uyanmam gerekiyordu çünkü bu yazın ilk nikahı o gündü. (açılış yani. Devamı gelir şimdi bunun) Kuafördü, saçdı, makyajdı derken bir yığın iş vardı. Saçlar boyandı, kıyafetler ütülendi (ıııyyy), süslendi püslendi evden çıkıldı. O şekilde Beşiktaş vapurunda pek sükse yaptım, ya da bana öyle geldi. Hah ama "of be mis gibi kokuyo" bana söylendi ondan eminim. Eskiden çok sinirlenirdim, yaşlandıkça mıdır nedir bi tuhaf oldum. Elbette bi değişiklik yok, maganda magandadır işte ama tepki vermiyorum artık onu fark ettim. Kaç Türk gencini sakat bırakmışlığım vardır oysa yollarda. Beşiktaş'dan Şişli nikah dairesine çıkış çok meşakkatli bir iş, sakın denemeyin. 3 taksi şöförü ile kavga edip en son sakin davranmam gerektiğini anlayarak ikna edebildim birini beni gideceğim yere ulaştırmaya. Mevzu malum: yakın mesafe. Neyse öyle böyle derken canımız Serdar'ımızı everdik. En şahane sahne nikahdan önce benim Serdar'a yaptığım nanik karşılığında onun gözlerini şaşı yaparak dil çıkarmasıydı sanırım ki gelin "evet" demeden önce biraz durakladı.

Oradan Aylin ve Tuğba ile çıktık. Hakan ve Akay'ı uzun zamandır görmemişlerdi. Birlikte yemek yiyecektik, haydi hep beraber dedik. Kızlarla araba ile Nişantaşı'na zar zor girdik, Hakan'ı ışıklardan topladık park ettik (bak yine çok gereksiz yazıyorum dimi yaaa) Teşvikiye Cafe'de durduk. Aman efendim bir canti, bir üst tabaka mekanlar...Bir aidiyet ve benlik arası çelişkiler falan.. Neyse..

Derken Akay da geldi. Sonra Eylem. Ve işte yine biraradayız. Heyoooo... Arkadaşlarım arasında birbiriyle tanışmayan kaldı mı onu düşünüyorum. Hımm Evet Eylem ve Tuba var..Kısmetse bu akşam..eheheh..Tırsıyorum bildiklerini ifşa etmelerinden.. ahahah şaka len şaka izlimiz saklımız mı var. Yazdıklarım yeter..

Ne diyorduk? Hımm Tuğba ve AYlin ikilisinden öpüştük koklaştık ve ayrıldık. Akay, Hakan, Eylem ve ben Alp Tamer'in sergisinin açılışına doğru Dirimart'a doğru seirttik. Hakan bir süre sonra bizden ayrıldı. Biz biraz içtik, biraz takıldık sergide. Ama en çok da resimlere bayıldık. Canım Alp yaa, öyle tatlı, o kadar gönlü zengin bi insan ki. Sergiden bi resim istedim "zaten biri senin, yeni eve" dedi. o derece böyle geniş bir insan yani. Ama ben de ona nikah şekeri verdim ağzı tatlansın diye.

Sergide yine bir sürü eş dost ahbap derken gülümsemekten ve öpüşmekten yüzümde bir uyuşma hissetmeye başlamıştım ki Akay ve Eylemin gözleri ile "hadi kaç" işaretini gördüğümde 'road runner' gibi toz oldum ortamdan. En son babamın teeee üniversiteden arkadaşı olduğunu ve beni göz yapımdan çıkardığını söyleyen bir kadının apartmanına doğalgazın nasıl hala gelmediğini dinliyordum. Adını hatırlamıyorum ama komşusunun adı Ceren.


Hava kaymak gibiydi. Sıcak ama delirtmiyor. Doğal klima var sanki ortamda. Yürüye yürüye kendimizi güzel bir kahveciye attık çünkü konuşmamız gereken meselelerimiz vardı. Kahveleri söyledik, konuşmamız gerekenleri konuştuk. Biraz kıpırdanmamız lazım, sonuç güzel olacak, gelecek günler bizimdir. Hele biraz haline yoluna sokalım kafamızdakileri sizlerle de paylaşacağız elbette. Takip ediniz efendim.



Akşamı etmiştik. artık mahallemize dönme vakti gelmişti. Akay bey Defne hanımlara gitmek için bizden ayrıldı. Eylem ve ben dolunayın olduğu gecede boğazda bir motor yolculuğu yapma şansını da yakalamıştık bu arada. oh ohhh.. Aman da yaz geldi diye çıkıp oynayasım vardı.

Cumartesi gecesini klasik bir şekilde 'televizyon makinası' izleyerek salondaki kanepenin üzerinde Pazar gününe bağladım. Arada bağlama sırasında bir kopukluk oldu sadece ki o da sokakta deli gibi kavga eden bir çiftti. Adam kadını dövüyo kadın "imdat" diye çığlıklar atıyo, mahalle halkı pencerelerden izlemek ile yetiniyo. Polisi aramamla ve onların hayrete düşürecek hızda 2.5 dk. içinde gelmesi ile ortalık eski sessizliğine kavuşuyo. Sanırım evin yerini çok doğru seçemedim bu kez.


Pazar sabahı Gülseren hanım uyandırdı efendim. Çalar saat gibi. Saat 12 dedinmi çalıyor benim telefonlar. Bir de itiraf etti "Evet bekliyorum o saate kadar. Çok sıkılıyorum ama kıyamıyorum, uyusun diyorum. Yoksa daha erken ararım" diye. Ayılmanın ardından aldık efendim kendilerini ve Alis hanımı evlerinden ve talep üzerine istikamet Anadolu hisarı. Oh göksu deresine nazır kahvaltımızı ve gazete keyfimizi yapıyoruz. Alis hanım da pek memnun doğal ortamda olmaktan. Oturduğumuz masanın altında zeminde bulunan ahşap döşemenin boşluklarından aşağıya dayamış burnunu hem izliyor hem kokluyor. Kıpırdayan su ile oyun oynuyor kendince. Derken akşamüstünü ediyoruz. Bu arada ben şemsiyenin dışında kalan kolumu yakmışım farkında değilmişim. Akşam acısıyla fark ediyorum. Sol kol amele.

Anneyi mutlu ettikten sonra babaya doğru yol alıyoruz. Bizimkinin türbeye dönüşmüş atölyesi yine full çekmiş. Yazar çizer ne ararsan orada. 78'liler memleketi kurtarıyorlar. Moda iskelesine karşı rakıları açmışlar, meze olarak karpuz yiyorlar. Tey tey...

Evi bok götürdüğünü hatırlıyor ve kadehimi istemeyerek de olsa terk ederek onları projeleri ile baş başa bırakıyorum. Kakılmış iş başında.

Akşam saatleri olduğunda haftasonunu bitirmeye hazırım. Akay ve Hakan geldi. Hepimizde bir miskinlik. aa niye acaba. çok mu gezdik ne? Hadi diyoruz ve bi güç Modaya çay bahçesine. Çaylar kahveler derken saat 11 gibi kalkıyoruz ve evlere dağılıyoruz. sonra televizyondu sözlükdü derken saat 1.30 gibi haftasonu bitiyor.

Çok güzeldi. Yazınca tekrar yaşamış gibi oldum.

Bize ayrılan sürenin sonuna geldiğimiz şu dakikalarda hepinize esenlikler dinleyerek huzurlarınızdan ayrılıyorum sevgili dinleyicilerim. Sağlıcakla kalın.

Hiç yorum yok: